Herkesin ayrı manalar yüklediği aşkın, günümüz karşılığını bulmak için pek çok kavramı, felsefeyi, görüşü ve hatta görmeyişi incelemek gerek sanırım… Aşk nedir sorusuna verilecek cevap sayısı dünya üzerinde yaşayan aklı baliğ olmuş kişi sayısına eşit, çünkü göreceli bir kavram olduğuna inanmak gerek...
Aşkın tanımının aklı baliğ bireyler kadar çok olmasına rağmen, aşk bilimi aşkın kavramlarını incelediklerinde ulaştıkları sonuç tam bir genelleme… Aşk insanın doğasının bir parçası kim ne derse desin…
Evrim sürecimizde geliştirdiğimiz bir duygu aşk… İlk insanların sadece üreme ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri dişi/erkek bireye ihtiyaç duymalarının ardından insanoğlu yavaş yavaş sürüngen atalarından edindiği eşleşme yetisine bir anlam yükleme ihtiyacını duydu… Yerleşik hayata geçtikten sonra duyguların ön plana çıkması hiçte kaçınılmaz bir durumdu haliyle… Bu anlayışa eski modern atalarımızdan bize miras kaldığını söylemek hiçte yanlış olmaz…
Ancak sorunun başladığı yer modern atalarımızdan miras aldığımız “entelektüel birikime sahip, beyin yapısı ile eş olacak, kültürü, görgüsü, bilgisi yerinde birey ihtiyacı” düşüncesi… İşte günümüz aşklarının bunca özelliği taşıyamaması nedeniyle ilişkilerin ömrünün kısaldığı kanaatindeyim…
Her bir miras aldığımız duygunun, düşüncenin ihtiyaçlarını karşılama çabamız yüzünden eksik kalan bir şeyler olduğunu gördüğümüz an ilişkimizi sonlandırmaya yöneliyoruz…
Tabii heteroseksüel bir incelemenin sonuçları üzerinden giderek bunu söyleyebiliyorum… (Detaylı olarak aşık olma sürecini ve aşkın insan için ne ifade ettiğini merak ederseniz National Geographic Aşkın bilimi: Neden ve Nasıl Aşık Oluruz. belgeselini izlemenizi tavsiye ederim) Homoseksüel insanlar için aşk biraz daha farklı sayılabilir, homoseksüeller arasında ki aşk bu araştırmalar dahilinde olmadığı için üzerinde sadece fikir yürütebiliyorum…
Aslında tanıdığım her gay hayatında bir düzenli ilişki, normal bir ilişki ihtiyacı duyduğunu belirtiyor… Gay’ler olarak buna ihtiyaç duyuyoruz evet… ama neyi başaramıyoruz bilmiyorum… Sadakat unsurunu mu, beklentilerimizin çok olmasını mı, yoksa beraber olduğumuz kişinin vasıflarını çok çabuk tüketip başka heyecanlar peşinden koşmamızı mı saysak bu başarısızlığımızın nedeni olarak bilemiyorum…
Kendimi düşünerek cevaplama yoluna gidersem; sadakat unsuru uzun süre korumayı başarabildiğim bir şey değil… İlişkim sürecinde testosteron artışı yaşadığım an bir başkasına yanaşabiliyorum… Çünkü ortamımızda sex zor ulaşabileceğimiz bir şey değil… Hatta en kolay iş sanırım… Beklentilerimin çok olmasına gelirsek; evet beklentilerim çok… Başka heyecanlar unsuru ise en etkeni… Hoşlandığınız insan ile beraber olmanıza rağmen cillop gibi çocukların olduğunu bilmek ve onları yatağa atabileceğiniz düşüncesi ister istemez içinizi kemiriyor…
Sevgilimin bu blogtan haberinin olmaması rahatlığı ile ne güzelde döküyorum içimi… Şuan bir ilişkinin içerisindeyim henüz 4 haftalık olmasına rağmen uzun yıllardır berabermişim gibi hissettiğim yegane insan ile birlikteyim… Aradığım tüm vasıflara sahip olması gözümü korkutmuyor değil… Onu kaybettiğimde yaşayacağım buhranları şimdiden hayal edebiliyorum… Bir yandan sadece ve sadece onunla olacağımı düşünüyorum hatta bunu ikimizde düşünüyoruz sürekli bir evlilik hayalindeyiz… Nikahımızı nerede yapacağımızdan, davetli listesine, davetiyelere, pastaya, dekora varana kadar her bir ayrıntıyı konuşup kararlaştırdık… En büyük hayalim olan evliliğin yavaş yavaş yakınlaşmaya başladığını düşünmek gerçekten çok güzel heyecan katıyor bana amma velakin bir yandan da ya ondan daha iyisini bulursam, bulabilme şansım varsa düşüncesi beynimi kemirmiyor değil…
İşte en romantizm kokan ilişkilerde bile biz gayler olarak böyle sorunlar edinebiliyoruz kendimize… Sorun ne bilmiyorum açlığımız mı, heyecan düşkünlüğümüz mü, farklı bedenlerde duygusuz bir sikiş düşkünlüğümüz mü nedir?
Sorun her ne olursa olsun, insanın duygusal bir ilişkiye ihtiyacı büyük derecede ortaya çıkıyor günden güne… Aşkı özlüyorsunuz, verdiği heyecanı özlüyorsunuz, elini tuttuğunuz kişinin gözlerine baktığınızda kalbinizde ki çırpınmaları özlüyorsunuz…
Son söz olarak: Seks gerçekten büyük bir ihtiyaç ama duygusuz bir hayat geçirmek çekilmez… Aşk unsurunu hayatımızdan eksik etmeden, laçkalaşmadan, tek eşlilik düşüncesine alışmaya çalışarak hayatın geri kalan kısmını geçirmek en mantıklısı olsa gerek…
PS: Ne yazık ki hala vajinaya bayılıyorum(!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder