14 Ağu 2010

WELCOME THE CITY’S OF RAMADAN..


Ayların sultanı, müminlerin sabırsızlıkla beklediği mübarek ay Ramazan sonunda geldi kapıya dayandı… Bir ramazan ayına daha girmiş buluyoruz…

Yaz sıcaklarının en yoğun biçimde hissedildiği bu günlerde orucun O sunu dahi ağzıma almaya cesaretim yok iken; ağzıma almayı bırak düşünmeye dahi yeltenmiyorum… Lakin konumuz bu değil… Konumuz:


Müslümanlık dininin en önemli esaslarından biri olan “hoşgörü” kavramı…

Öncelikle hoşgörünün tanımını yaparak konuya giriş yapalım… Hoşgörü, kelime anlamıyla “karşı tarafın seçimlerine saygı göstermek, ama karşı tarafın seçimlerinin de özgürlüğünün kısıtlanmasına sebebiyet vermemesi gerekliliğini kontrol etmek… Durum böyle iken karşı her iki tarafında hak ve özgürlüklerini muhafaza etmesi gerekiyor…

Ancak Ramazan’ın gelmesiyle yaşanan sahurda davul olaylarının her ilde sıkıntı yaşattığı kesin… Oruca kalkmak için teknolojinin olmadığı dönemlerde bulunan bu mükemmel ötesi çözüm yönteminin, teknolojinin ebesini siktiğimiz günlerde hala yürürlükte olarak günümüz Ramazanlarının vazgeçilmezi halinde yaşatılması insanın kanına dokunmuyor değil…
Evet kanıma dokunuyor çünkü özgürlüklerimi kısıtlıyor… Ramazan’ın ilk günü geç bir saatte zar zor uykuya daldığım esnada büyük bir gürültü ile uyandırıldığım için yazıyorum bu yazıyı… Davulcunun kendini kaptırmış biçimde tokmağı köklediği davul ve yankı unsuru ile birlikte sesin kat be kat odamın camından kulak zarlarımı titretmesine şahit oldum… Korkuyla irkilip ne olduğunu anlamaya çalışırken uyku sersemi bir şekilde yataktan düştüm… İncinen bileğime mi yanayım yoksa uykumun olmasına mı? Yoksa bir müslümanın bir müslümana bunu yapıyor olmasına mı?

Evet, hoşgörü dini olan Müslümanlık yıllarca birçok kıtada herkese adil bir şekilde hüküm etmiş olabilir, Müslüman olmayan azınlıklara haklar tanımış ve onları korumuş kollamış olabilir… Ama günümüz Müslümanlığının bu kavramları koruyamadığının da bilincine varmamız gerekiyor diye düşünmeden edemiyorum…

Oruca kalkacak olanların alarmlarını kurup sessiz sedasız uyanıp yemeklerini yiyip oruçlarını tutmalarına elbette sözüm yok zira olamazda… Ama iş tutan ve tutmayan herkesi sahur vaktinde ayağa dikmek olacaksa böyle bir dinin esaslarına saygı duymayı uygun görmüyorum…

Oruç tutanların özgürlüklerini kısıtlamayan “oruç tutmayan” kesimin, kendi özgürlüklerinden taviz vermeleri gerçekten komik bir durum… Ki gecenin o saati yüksek gürültü ile ayağa dikilen birey yapacak bir şey bulamadığı gibi, uykuya tekrar dönmeyi de başaramıyor ne yazık ki…

Olay aslında basit gibi görünse de çok şeyi içinde barındırıyor bir bakıma… Hoşgörüsüz bir toplum olduğumuzu kabul edelim artık… Ötekileştirdiğimiz kesime hoşgörü gösteremiyoruz… Herkesin kendimiz gibi olmasını ve bizim gibi davranmasını davranmasa dahi o aşamaları bizimle birlikte yaşamasını istiyoruz…
Eşcinsel bireylerin toplum içinde hoşgörü görmemesinin sebebinin sosyo-kültürel bir toplum oluşumuz olduğunu söylemişti terapistim… Çok doğru… Oruç tutmak ve yemek yemek gibi insanın kendine has seçimlerine saygı duymayı başaramıyoruz… Davul kullanmasak da başka bir yol bulup ötekileştirmeye, rahatsız etmeye, empatiden uzaklaşmaya ve hoşgörü göstermemeyi seçiyoruz ister istemez…

Sorunların hepsinin dinden gelen kurallar bütünü yahut kabullenişmiş İslam kültürünün etkileri olduğunu elbette söylemek çok abez kaçar lakin onların etkilerinin büyük olduğunu da görmek gerek… Entelektüel derecede gelişememiş bir toplumun, eski çağların bağnazlıklarından kurtulması mümkün olmadığı için her zaman olduğu gibi yine aynı şeyi ağzımıza sakız etmemiz gerekiyor sanırım:

EĞİTİM ŞART…!! 

PS: Ramazan gelmiş olmasına rağmen hala vajinaya bayılıyorum(!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder