Birkaç gündür arkadaşlarla aramızda geçen tek sohbet unsuru olmayı başarabilmiş “iç ses” kavramını ele almak istedim… 1 hafta kadardır bir yazı yazmadığım için saçmalamaktansa biraz olsun kalbur üstü bir konu olması daha iyi olur diye düşündüm…
Yaptığımız her şeyin ardında beynimizin komutlarının olduğunu biliyoruz. Beyin komut vermeden insanın eyleme geçmesi mümkün değil bilimsel olarak… Peki bir eylemi gerçekleştirirken bir yandan da beynin içinde öten o lanet sesin açıklaması ne diye düşünmeden edemedik…
Araştırma yapma gereği duymadık ama söylenecek çok sözümüz olduğu aşikardı… Kimisi bunu dini tabulara dayandırdı, kimisi alt benlik dedi… Her ikisine de karşı çıkmıyorum tabii ki… Öyle bir yetkide değilim çünkü hiçbir araştırma yapmadan yazıyorum… Araştırma yapmadığım için söylediklerimin şahsi fikrimden öte gitmeyeceği de bir o kadar aşikar… Bilimsel bir makale yazmıyoruz burada teyyyallam ya =)
Neyse iç sesin gerekliliğinin bilincinde bir toplum olduğumuza inanıyorum… İçinde ki sesi dinle diye telkinlerde bulunuyoruz her zaman… İç sese göre attığımız adımların hep bizi doğru yollara sevk ettiğini, her zaman mutlu olduğumuzu dile getiriyoruz… Kutsal bir misyon yüklüyoruz ona ve iç sesimizi dinlemeyi kendimize görev ediniyoruz.. İşte tüm olay tam da burada başlıyor…
BENİM İÇ SESİM HİÇ DOĞRU YOLU GÖSTERMİYOR...
Ne zaman iyiliksivari bir şey yapmaya kalksam içimde ki şeytanın fısıldamasını yahut karakter çatışmasında ki kötü karakterin sesini yahut alt benliğimde biriktirdiğim olumsuzlukların su üzerine çıkmasının etkilerine maruz kalıyorum…
Bu seslere sonsuz sayıda örnekler verebilirim:
*Annemin menekşelerini ıslamamı istediğinde: -Dök mınakodumun menekşelerinin dibine çamaşır suyunu… İçsinler kana kana… Ulan onların ilaçları gübreleri senin harçlığından kesiliyo… Aç oğlum gözünü yaeee bu kökten bacaksızlar çiçek verecek diye senin gül yüzün mü solsun haaa??
*Babam TV kumandasını uzatmamı istediğinde: -Sikicem tv kumandasını deyip vur yere ikiye bölünsün.. Nasılsa senin izlediğin programı izlemiyo bi türlü gidio hödük hödük belgesel izliyo oğlum… İki aslanın sikişmesini izliycek diye ona uşaklık etmek zorunda mısın lan…
*Bakkala giderken komşu bir şey isteyince: -Kapıcısısın sanki… Kocası ile bütün gece sikişirken seni uyutmazken kalk şimdi git ona ekmek al süt al yoğurt al… Besle kancığı ki akşama performansı artsın indirsin zemini üzerine mıcırığını çıkarsın senin… Lan amınakodumun salağı söyle lan ekmek alırım amma orgazm olurken anırmayın de karyolayı gıcırdatmayın de lan…
*Markette fiyatları karıştırıp “bunun fiyatı nedir” diye sorulduğunda: -Gözünü sikeyim baksana orda yazıyo elindekini oku sonra bak ordan yazanların arasından bul işte… Beynine kodumun reader mıyım lan ben adobe reader mıyım ???
*Alışverişte giyip beğenmediğim an satış danışmanının “bence çok yakıştı” demesi üzerine: - sana sordum mu yavşak??? Ben aynada kendimi görebiliyorum beğenmediysem vardır bir bildiğim… Sen sattığından prim alacaksın diye bu rezil şeyi üzerimde gezdireceğimi mi sanıyorsun dangalak???
Bunun gibi birçok örnekle sınırsızlaştırabileceğim iç manyağımın sesinin örnekleri ile dolu beynim… Bazen kendimden şüphe duymuyor değilim “yaee iki karakterli biriysem” diye… İç olumsuzluklar ve seslerden arınmanın yolunun yoga olduğunu okudum geçen bir mecmuada… Bugün başladım… Daha bacaklarıma şekle sokamasam da güneşi selamlayabiliyorum… “sunyata” isimli bir yoga parçasının da müdavimi oldum bir günde… Hemen İpad’ime attım her fırsatta dinliyorum… Daha pek bir şey yok gibi çünkü şehir içi serviste yanıma oturan adama resmen yumruk atasım geldi…. “Sarımsak yersin haaa sarımsak yersin haa” diyerek ağzına ağzına indirmek istedim yumruklarımı ama hemen “sunyata” açıp kendimi rahatlattım… Eve geldiğim gibi yoga yaptım yine…
Bakalım neler olacak göreceğiz… Tek temennim yoga ile iç sesimden kurtulmak… Zamanla olacak eminim… Neyse hala vajinaya bayılıyorum…(!)
27 Tem 2010
14 Tem 2010
Villığğcccc taymmmm..!!
Ne zaman yağmur sonrası köye gitsem aynı duyguyu yaşıyorum… Buzul çağından çıkmış bir halkın yaşam güçlüğünü görüyorum sanki… Kendi kurdukları hayatlarının birer yansıması gibi yaptıkları her bina, ektikleri her çiçek…
Kendi kökenlerimin bulunduğu köyde de bulunuyor olsam kendimden çok uzak hissediyorum kendimi… Baktığım herşeyin bir anlamı olması gerekiyorken aslında hiçbir anlamı yok benim için…
Anne ve baba tarafım hala hayatta olmasına rağmen her iki taraflada aramda köprü kurulamayacak kadar büyük uçurumlar var… Nedenini bilmediğim birçok kin güdüyorum hepsine… İçten gülümseyemediğim insanlara sahte gülücük dağıtma oyununda pek başarılı değilim ama şuan yapmak zorundayım biliyorum… köyden yazıyorum bu yazıyı ve oyun hala devam ediyor…
Laptop ile yazı yazarken yanıma gelen kuzenlerimin yeni nesil olduklarını bildiğim için saçma sorular ile beni meşgul etmeyeceğini düşünüyordum ama yanılmışım… Köyün yeni nesili bile neolotik dönemden fırlamış gibi… Benim eski püskü laptopumu gördüklerinde bile çok tuhaf tepkiler veriyor olmalarına gerçekten üzüldüm… Onların yaşıtlarının her birinde İpod,laptop, ve bilimum toplu teknoloji aletleri olmasına rağmen onlar hala laptopu görmüş masum köylü ifadelerini sergiliyorlar…
Anneanneme laptopun televizyon olmadığını, işlerini yürütebildiğin bir tür elektronik cihaz olduğunu anlatma çalışmalarım gerçekten çok saçmaydı… Onun için bu bir televizyondu ve öyle kalacaktı.. Çünkü ilişkilendirebileceği başka hiçbirşey yoktu beyninde ne yazık ki… Ve bunun işlerini yürütebileceğin bir cihaz olduğunu duyduğunda “dükkan mı aldın” demesi herşeyi çok ama çok iyi bir şekilde özetliyordu… Ama yine de bir savaş vererek uzun uzun anlatmaya çalıştım… Açıklamamın sonunda anlayıp anlamadığını kontrol için sorduğum soruya verdiği cevap sadece “he televizyonun gelişmişi” oldu… Fazla söze gerek yok sanırım… Ama bir yandan bakınca anneannemde haklı.. Laptop, tvnin bir üst versiyonu…
Tavuklarını yumurtlamazlarsa keseceğini söyleyen anneannem ve hayvan sevgisini barındırdığına inanıp güvercin besleyen ve güvercinlerini yediği gerekçesiyle vurduğu kedileri ile akıllarda yer edinmiş dedemin teknoloji karşısında aldığı tutuma hayran kalarak ayrılacağım burdan eminim…
Her ne kadar sevmesemde az önce yanıma gelen kuzenlerime laptop’ımı kullanmayı gösterdim ve oyun oynamaları için oyun açtım… Ne kadar eğlendiklerine şahit olmak biraz olsun mutlu etmeye yetti beni…
Ve artık birşeyden daha eminim ki, Ferzan Özpetek’in filmlerinde gay torunlarına arka çıkan büyük anne ve büyük babam hiçbir zaman olmayacak… En yeni nesil bile beni anlamaya yetmeyecek… O yüzden akrabalarım beni hiçbir zaman gerçekten tanıyamayacak… Varsın tanımasınlar, zaten şu oynadığım rolde bile beni tanıyamamış oldukları pek aşikar…
Hoşça kalın sevgili düşünce düzeyi hiç gelişmeyen, dogmatik fikirler içinde boğulan, yeniliklerden bihaberlik kuşaktan kuşağa aktarılan köyüm ve insanları… Sizin sadece kirlenmemiş oksijeninizi ve yeşilliğin her tonunu barındırmanızı kıskanıyorum… Zor olsada sizi arada sırada hatırlıyor ve özlüyorum…
RTÜK SAYESİNDE KÜTÜKLEŞEN KAFALAR…!!!
Yemin ederim biliminsanları artık nasıl zırvalasalar bilemiyorlar… Lan disssskıvvvriiyy çanıl izliyorum belgeseller öyle eblek öyle eblek şeylerle dolu ki… Neymiş efendim solucanlara çok şey borçluymuşuz.. Dünyanın oluşmasında kazdıkları tortuların azot çıkarmasıyla karbondioksite dönüşmelerine sebeb vermişlerde bugün kullandığımız atmosferi yapmışlar… Ay amına koyıyım öle toprağı kazan atmosfer oluşturan 2 yaş çocuk pipisi kıvamında ki sümüksü hayvanın… Benim dedem kaç yıldır toprağı işleyen bir çiftçi o taşşamın kılı kadar hayvanın kazacağı toprağın bin katı toprağı kazıp duruyor ,bir atmosfer oluşturamadı kendine herhal ki kendisi solunum yetmezliği yaşıyo… Kalkmışlar solucan kazmışta atmosfer olmuş pehhhh…
Hadi atmosferi solucanlar yaptıı.. tamam eyvallah anlaştık… ama yok efendim bilmem ne türü keçilerin osuruğundan çıkan gazlar atmosfere ulaştığında küresel çapta bir etkilenmeye yol açacak zararlar verebiliyormuş olayıda ne diskavvvrriiiiğğğ çağğnıl yaaa… Höh ebemin böbrek taşından kolye yapıyım altın suyuna batırıyımda takıyım yani…!! Madem bu hayvanlar arası bir denge var birinin ağzıyla bedeniyle toprağı alt üst ederek oluşturduğu atmosferi bir diğer hayvan oğlu hayvan götüyle nasıl deliyor yahu…
Eğer bir keçi o ozonda delik açıyorsa ben geçen gece yaşadığım şehrin üstüne büyük bir delik açtım sayarım kendimi ve bununla gurur duyarım.. Götümle delebiliyorsam ağzına yüzüne kodumun atmosferini ohh ne ala mualla…
Bundan sonra götümüze filtre taktırmak farz oldu arkadaş… Madem gelecek nesiller diyoruz, madem küresel ısınma diyoruz o götün deliğine sahip çıkmak gerek… Saldığın gazlar ozonu deliyor işte ben demiyorum ahanda bilimadamları diyor…
Şimdi ben belgesel izlemekten vazgeçsem, kalksam gitsem bizim Türk kanallarını seyretsem diyorum… Evcilik oyununu izlerim o gözüne kaktığımın salak “kendi”si öyle bir konuşuyor ki salakça konuşuyor ama kız bir yandan filozofluk yapıyor beyler açın kendinizi… Yahut 4 Düğün 1 Balayı zırvasını seyrederim ohh misss gelinler tüm orospuluklarıyla “ayhhhhhhhhh onun duvağı duvaksa benim kocamın ki yarak, şimşir başa kel tarak” laflarını sarfederken bende “ohhhggğğğğ aferinn kız diline sağlık aşağılayın birbirinizi ohhh çekiştirrrrrrrrrrr annemmm helallll” diye kıçımı yırtıyımm… ya da yemekteyizi izliyim… yemek yemediklerinden beyinlerine gitmeyen vitamin ve mineraller yüzünden gelişememiş salakların yemek üzerinde fikir beyanlarını vakit öldürmek için kullanıyım… “ayy şekerim bu gül böreği böyle olmaz ki senin ki bildiğin gonca gül böreği” “ahh şekerimmmm ağğğğdağğğbı muağğğşerrrrette çatal bıçağın 45 derecelik açıyla kosinüsüne yakın olur ama bıçağı teğet geçer bir yandan da dik açıyla kaşığa domalır durur yağniii olmamış bu yerleşim” diye beni çileden çıkarmalarına tanık olıyım….
Ahh ahh yaz geldi ya tamam artık evinde kudurmakta olan ve işleri başından aşkın olmasına rağmen hala hiçbirşeye el atmayan bir genç olarak depresyona girer TV’ye sararsam olacağı bu… Hiçbir kanal paklamıyor beni en iyisi ben intihar edip Berat Tv’yi açıp kendi mevlitimi kendim yapıyım… Allaha çok şükür bu yayınımızda da denizlerin köpüğü kadar sevap kazandık inşaallllaaaah bir o kadar da reyting almışızdır… Haydi sevgili mümün kardeşlerim şu peygamber efendimizin ibriğinin sapını yapan mukaddes insan zülkaydıredtül şapşakiye hazretlerinin hayatını anlatan belgeseli de alın evinizde izleyin sevabınıza sevap katın ama beyninizin loblarının da amına koyun… Telefon numarası veriyorum bismillahhhhirrğ…
Noluyoruz lan amına kodumun şeytan icadının hiçbir güzel yanı yok mu be… Kumandasını siktiğimin kutusu bir güzel yayın göstermez mi… Herşey bu kadar basit, herşey benim yazılarım kadar gereksiz, herşey benim cümlelerimde ki küfürler gibi sıradan olmak zorunda mı… RÜTÜK nerde be… Rütük ne sikime yarıyo… ota boka ceza koyup 1945lerde çekilmiş saçma salak şeyleri kanallara yayınlatmayı, eşcinsellik temalı tüm yayınları toplum için zararlı müstehcen ve ahlaksız olarak nitelendirmeyi biliyorken bu kökünü kurutmaya and içebileceğim, yayın ve yapımda emeği geçen herkesi sikmek istediğim programları nasıl olurda denetlemez izlemez ve yayında tutma kararında ısrarcı olur… Türk halkını bu kadar beyinsiz yerine koymak, var olan 2 gram beyinlerinide bu zırvalıklar ile yok etmek için çaba göstermek neyin nesidir birader ya… Tıradişınıl yayın anlayışı ile donatılmış Tvlerimize uzun ömür, halkımıza da sabır diliyorum…
9 Tem 2010
Mixer ile Çırpılmış Beyinsel The Rules of Attraction (!)
Aslında yazmak için yazıyorum şuan… Sırf kendimi rahatlatmak için… Olurda hani bir homosapien bu yazıyı okumaya kalkarsa baştan söylüyorum 1001 konuyu bir araya sıkıştırabilirim… Söyleyebilecek çok şeyim var…!! Ayrıca hala vajinaya bayılıyorum(!)
PS: Vajinaya bayılıyorum(!) diyorsam; ailem hala straight olduğumu sanıyor demektir..!!
Nasılda kakam var ama hala kendimi sıkıp yazmak için çaba veriyorum (tabii ki mecaz anlamda sıkmak yoksa başka sonuçlar doğurabilir bu sıkma olayı…) ne kadar kaptırdım kendimi bu bloggerlık olayına anlatamam… bağırsak kanseri olup hayata veda edeceğimi bilsem de ya da daha iyimser bir pencereden bakarsak altıma sıçıp sıvayıp koku ile laptopun tüm devrelerini yakacağım ihtimaline karşın hala en kötü ihtimallerde bile arkamda bir iz bırakma peşindeyim… aslında burada yazı ile uğraşacağıma altıma sıçsam daha kolay yoldan arkamda büyük bir iz bırakacağım çok aşikar…!!
Şimdi aklıma geldi de; dedem beni ne zaman görse “ne oldun, ne olcan sen” sorusunu yapıştırır hemen… Ben her seferinde “höökmhhmklk hee dede sınava girdim işte yaaee bakalım sonucu bekliyoz işte ona göre tercih yapıcam” derim ama bu sefer karar verdim ki “hey moruk blogger oldum yaeeee” diyeceğim… bu sefer apışıp kalan o olacak… Her boku bilirim yaşım yetmiş işim bitmemiş tribinde ki sevgili dadddyyyciğim kendine yediremeyerek “blogger ne ola la” diyemeyecek tabii ki, tek lafı “oh oh iyi güzel pek alaa zaten ben geçende haberlerde gördüm o mesleğin önü açıkmış” diye yine kendine bir şeyler çıkaracaktı bu boktan sohbetten bile...
Neyse havalarda çok soğudu…! (yazacak birşey bulamıyorum diye bunu yazdığımı sandıysanız size kocaman bir nihahaha!!!) Lan ne bu havanın hali… küresel ısınma bu ise ben yanlış yorumlamışım olum… ben böle hava ısınacak çok ısınacak götümüzün oluklarından ter akacak pişeceğiz falan sanıyordum… ama küresel ısınma yüzünden sürekli bir soğuma bir yağmur bir seldir ki gidiyor… arabanın termometresine baktım da hava 17 derece… yuh ya daha dün 35 dereceydi tamamen yarı yarıya düşer mi bir hava… benim ruh halim bile daha az değişken bu aralar… böyle giderse benim gibi bahtsız bedevilerin çöllerde bulunmasına gerek kalmayacak… kutup ayılarının doğal yaşam alanında onlara teslim edeceğiz götümüzü… ayrıca o kutup ayısı benim ile ilişkiye girmeyi de reddeder yemin ediyorum… ben de bu şanssızlık bu kara yazı varken… Üstüne kutup ayısından da “üzgünüm senden elektrik alamadım” lafını duyarsam şerefsizim intihar ederim… sonra fotoğraflı mezar taşıma bakarak çok ossbir çekersiniz… Aman neyse iyimser olmak her zaman işe yarar.. Kutup ayısı beni reddederse penguenlerle sikişirim… Nasılsa onlarda da gaylik varmış… Ohh yaşattık lan…! (Hayvanlı porno falan izlediğim yok sakın yanlışş anlaşılmasın ha..!)
Hahayyy sigara paketimden bahsetmek istiyorum… Yazı yazarken bir yandan tüttüriveriyim beynimin hücrelerini katlediyim ki birkaç güne geçsin bu berbat yazı yazma hevesi diye düşünürken… Sigaraya uzandı elim… Aldım tam sigarayı çıkaracağım ki nasıl saçma bir sözdür bu… “Sigara içmek yüksek derecede bağımlılık yapar” buraya kadar pek bir şey yok sonsuz derece katılıyorum ya da TAPDK’in dediği üzere yüksek derecede katılmak istiyorum… Ama iş şurada bitiyo; “BAŞLAMAYIN” lan bu yazıyı yazma görevi ile onurlandırılan katıksız öküz(!) başlamadıysam paket benim elimde ne arayacak… Başlamışım ki o paketi almışım bejjj buçuk teeleeğğmi bayılmışım yakmışım içmişim apışarası gibi kokmuşum… “Başlamayın” da nedir lan dalga mı geçiyorsunuz milletle….!! Ya da şey mi düşündünüz babam sigara içio ben yanında süt bebesi; babam paketi bana tutarak öğüt veriyo… “bak yavrucuhhhhuumm pakete ne koymuşlar ne yazmışlar… ne diyor başlamayın diyor.. başlama sakın emi benim yavru kuzum emi titrek mandam emi benim tavuk sikemeyen horozummmm…”
Neyse paket travmasını da atlattıktan sonra ahududum facebook’tan msg atmış bana… Napıyorsun ne ediyorsun diye… (Ahududumu açıklamam gerekiyor şimdi..) Ahududu, benim sınıf arkadaşım… uzun bir zaman aramız pek iyi olmadı görüşmedik etmedik… ama kavga falan olaylarından değil sadece ikimizin de farklı arkadaşları vardı birbirimize gerennk duymadık herhalde… Bir zaman sonra yollarımız aynı evde kesişti… İnternetten profil fotoğrafımı beğenerek beni ekleyen bir kadının arkadaş listemden onu da beğenerek eklemesiyle grup olduk :D Kadının davet etmesi üzerine hazırlıklara başladık ve gitmeden bir iki gün içinde kadına biz gayiz diye açıklama yaptık… Kadın tabii ki tiyatro oyuncusu ve tanındık bir hatun… Dizilerde falan oynuo… Çok ağırdan satıyordu kendini arkadaşlığımız günden güne daha bir pekişti nasıl olduysa… Kasım kasım kasılmaktan aralığa geçemeyen tiplerden nefret ederim çünkü… Neyse ona da karadul diyeceğim bundan sonra… Karadul ile ikimizde edebiyata pek bir düşkün olduğumuz için sabah ezanlarına kadar edebiyattan konuşur tartışır ederdik… Böyle bir dostluk kurduk ilerleyen zamanlarda… Oraya gidip kaldık… Ben 15 gün misafir oldum kadında… Ahududum da 1 hafta falan herhalde hatırlamıyorum tam… Neyse yani orda arkadaşlığımız pekişti… Sonrasında sık sık görüşmelere başladık… Şimdi en yakın dostum kardeşim diyebileceğim bir hal aldı… Ayrıca yakında ev arkadaşım da olacak… Oha lan böyle düşününce amma çok ilerlemişiz :D
Ahududuya kızgınım ortak sevgilimiz ile vıcık vıcık konuşmalar yapıyormuş!! onun eski sevgilisi benim de sevgilim oldu bir zamanlar… Biliyorum orospuluk yaptım ama bunun hesabını zaten sıkı bir şekilde ödedim… Lan dur anlatıyım be iştahlandım…
Şimdi bunun eski sevgilisi, benim ahududu ile arkadaşlığımı bildiği halde bana bir şey söylemedi… Ben her şeyden bihaber bununla iletişim halindeydim… Görüşme planları falan yapılmaya başladı, karadula gittiğimde tam görüşmeye gideceğim ki faceten fotoğrafını gösterdim ahududuya “aa benim de eski sevgilimdi” dedi.. Oha lan diyip kaldım.. adamı seviyorum hoşlanıyorum görüşmek istiyorum ama bir yandan da yaptığım orospuluğun alası… Ahududu hep “benim için sorun yok eskidendi bitti” dese de karadul hep olmaz yapma etme olaylarına girdi… Ben birkaç gün hep erteledim görüşmeyi ve ahududu senin eski sevgilinmiş falan demedim hiç… Neyse bir gün karadul ile 2 şişe şarabı höpürttükten sonra “görüşcem amk kimse karışamaz ne olacaksa olsun belki bu adam benim hayatımın erkeği nerden bilebiliriz ki” dedim ve yarın ki gün aradım… Allah’ım nasıl tedirgin nasıl heyecanlı ve nasıl kafam karışıktı ki anlatamam…
Sabahtan başlayarak yapmadığım bakım kalmadı… Yoğurt maskesi: nem verici… Türk kahvesi limon bal yoğurt: Gözenek sıkılaştırıcı matlık verici… Kayısı maskesi: canlandırıcı… Buhar maskesi: tüm siyah noktaların ebesini sikici… Neyse yüz bitti hemen duşa gittim…
Ay amk kaç aydır USB’imi temizlememişim… Yanımda permatik vb hiçbir şeyde yok… Lan adam ilk buluşmada bir şeyler yaşamak istemez ama tut ki ortam oluştu ne yapacaksın… Böyle belik örülecek şekilde ki USB’ni mi sergileyeceksin… Aynada bir baktım ki nerdeyse örümcek ağ yapacak sinek avlayacakmış apış aramda… Kafayı yiycem markete gitmeye kalksam buluşmaya geç kalacağım, böyle gitsem rezil olacağım… Karadula da “karadulcuğum ya ben kaç aydır kesmedim, permatik varsa versene misafirlikte apışaramı temizlemeye bayılırım da” diyecek değilim… Bir an da banyo dolabını karıştırırken buldum kendimi… Bir yandan itina ile ses çıkmasın diye bakıyorum bir yandan da “permatik allahım permatik” diye dua ediyorum… Allahım işte uzaktan parlayan birkaç jilet bıçağı… Hemi de hiç kullanılmamış… Hemen giriştim bir güzel temizledim kendimi… Eee iyi de bu karının küveti, zaten yıkandığın suyu zor çekiyor benim kılları nasıl götürecek diye hiç hesaba katmadım.. Küveti bir güzel kıl yumağı yaptıktan sonra küvetin pis su deliğini de tıkamış oldum… Terslikler üst üste, neyse kılları avuçladım (düşün artık ne kadar uzatmış idim) klozete attım ve sifonu çektim… Elveda perma yaptırılacak kıvamda ki lüle lüle kıllarım…
Makyajımı yapmaya fırsatım kalır bile diye düşünerek eblek eblek ayna karşısında saçımı nasıl yapsam diye düşünürken telefonum çaldı… “Mis’im ben geliyorum 10 dkya Kalamış Migros’un önünde buluşalım tamam mı” diyen bir adam ve bağırmak haykırmak isteyen ben… Nutkum tutuldu ve kabul ettim… Saçlarımı yapmaya çalışıyorum bir yandan giyinmeye çalışıyorum bir yandan karadulun beyin sikici öğütlerini dinliyorum… “ağırdan sat kendini, ilk buluşma çok gevşeme… sohbetlerinin seviyesini her zaman koru sürekli entelektüel konuşmalar aç… baktın ki adam bu sohbetlerden sıkılıo hemen bırak eve gel” “libidonu kontrol et sakın öpüşme yatma…” diye beynimi sikerken ben de haklısın kesinlikle öyle yapacağım diye ona hak verdiğimi söylüyordum her fırsatta… 10 dk doldu….
Evden çıkarken aradım ve 5dk ya Kalamış Migros’un önünde olacağımı söyledim… Allahım teli kapadım ama nasıl bir heyecan… Adam neye benzio fotoğraflarında ki gibi mi nasıl diye düşünürken telefonum çaldı “ben geldim önünde ki arabadayım” dedi… Hemen önümde ki arabaya yöneldim kapıyı açtım oturdum… Merhaba dedim… Tamam arabada bir adam var, ama benim adam bu değil ki… allahım fake profil… ama webcamde de gördüydüm… Allahım pezevenge bak webcame de başkasının videosunu monte etmiş…!!! Kandırıldım… Ahududu Allah seni bildiği gibi yapsın niye söylemedin…!! Yazıklar olsun eve döndüğümde seni öyle bir halledeceğim ki…! Diye düşünürken adam “kardeşim manyak mısın sen de kimsin in arabamdan” dedi… Pardon dedim ve indim… O arada telefonum çaldı yine… Açtım ve kahkahalar ile gülen bir eblek ses… “manyak mısın oğlum önde ki araba dedim önünde ki demedim” diye bir şeyler sayıkladı… Allahım rezil oldum…! Belki de hayatımın aşkı olacak adama rezil oldum… Her bir gözeneğimden şelale gibi ter akıttım utancımdan… Yanaklarım kor gibi oldu… Koşup uzaklaşmak, ilk bulduğum kimsesiz bir yerde aptallığıma ağlamak istedim… Ama yapamadım… Mecburen yürümeye başladım… Küçükken de bir yaramazlık yaptığımda annemin döveceğini bile bile yanına giderken hissettiğim duyguyu hissederek arabasına doğru ilerlemeye koyuldum… Oha amk adamın jeepi var…!!!
Neyse çok uzatmaya gerek yok bu embesili… Sonuç olarak böyle oldu birkaç görüşme sonrasında bu sanatsal manyağı da ex koleksiyonuma katmış oldum… Ama bitiş sebebi canımı çok yakmıştı… Hala hayatımda nefret ettiğim nadir insanlardan biridir o eblek… O yüzden ahududunun hala onunla taşınacağımız zaman bize yardım etmesi konusunda ki iletişimi beni içten içe hem kızdırıyor hem de kırıyor… Çünkü benim canımı nasıl yaktığını çok iyi biliyor ve nefret ettiğimi de biliyor… Ahududu ile bunun konuşmasını yapacağım bir gün… Ama daha zamanı var…!!
Ouf içim şişti be eskilerden konuşunca, hem de kötü bir anından bahsederken hani böyle miden alt üst olur gibi hissedersin ya öyle oldum… Ay amk yazının başında ne güzel her şeyle daşşşak geçiyordum nerden geldim bu ibnesel ebleğe anlamadım ki…
Aha keyfimi nasıl yerine getireceğimi buldum… Hahahayyyy..!! Yeni taşındığım muhitte cillop gibi çocuklar var… Hepsi film karelerinden fırlamış gibiler… Dün yemin ediyorum Richard Gere’in gençlik halini gördüm hem de BWM jeep içinde… Az ilerimizde villalar var orda oturuyor kesin… elimde ki poşetleri yere atıp koşa koşa kendimi arabasının önüne atasım geldi… Amk önceden böyle olmazdım ben… Straight erkekler straightti ve onlar erkek değildi benim gözümde… Yani benim için erkek algısı sadece gaylerden ibaretti… Ama şimdi bakıyorumda hoşuma giden bir erkek gördüğümde olabilitesini düşünüyorum hayal kuruyorum falan… Çok kötü, bu huyumdan vazgeçmem gerekiyor biliyorum… Eski halim daha iyiydi… Ayrıca odamın perdesini hiçbir zaman kapatmıyorum… odam yola bakıyor ve yatağımda şuan bu yazıyı yazarken geçenleri görebiliyorum… Duştan çıktığımda saatlerce camın kenarında ki boy aynasında kendimi izliyorum… Teşhircilik yapıyorum resmen…!! Biri beni durdursun Türk örf ve adetlerinin amına koyuyorum günden güne… Gerçi gay olmam hepsinin önüne geçerek top 1 kabahat sayılır ya toplumda her neyse… Ha ayrıca o duştan sonralarda yan apartmanda ki kürt aile beni fark ederse asıl o zaman amıma konulacak o da ayrı mesele…
Bu yazımın bitiş sözü olarak “Gay oldum demeli, ibne olmamak için çaba göstermeli…” diyorum ve bu sözü kafama vura vura anlamaya, algılamaya ve uygulamaya çalışacağıma, duş sonrası mutlaka bir kuytuda giyineceğime, yoldan geçen iç eriten straightleri kesmeyeceğime dair söz veriyorum tanrım… Dinimiz amin…!
7 Tem 2010
Hala Vajinaya Bayılıyorum(!)
Ne zaman kendimi straight hissetmeye çalışsam aklıma hemen vajina geliyor… Vajina sever biri olmaya çalışıyorum…
Vajina diye nitelendiriyorum çünkü kadınları zaten seviyorum… Onlarda tek sevmediğim yan vajinaları… Tiksiniyorum.. Resmen tiksiniyorum..! Vajina aklıma geldiğinde hemen ardından “vıjık vıjık” diye bir ses beliriyor beynimde… Belki kadınların vajinası olmasa onları sevebilir aşık olabilir hatta yatağımı paylaşabilirdim…
Şimdi vajina düşmanı gibi algılanacağım ve ardından beyinlerde zırıl zırıl bir gay imajı çizeceğimi biliyorum… Üzgünüm o iç ses bu sefer yanılıyor bir zahmet söyleyin… Elbette taş fırın erkeğiyim demiyorum, her gay sonuç olarak feminen hareketler taşır ki bu gayet doğaldır çünkü genlerimizde kadınlardan bir parçada taşıyoruz kolay mı lan.. Yadırgamak kolay tabi sen cinsel kimliği belirleyen tek bir gen taşırken ben iki tane taşıyorum..! Ayrıcalıklıyım olum..! Neyse konumuz bu değil… Zırıl zırıl bir ibne olmadığım için (ibne ile gay’in arasındaki farkları az biraz sonra belirteceğim sabır plzz) vakti zamanında benimde kız arkadaşlarım oldu… İlk kız arkadaşım ikinci kız arkadaşım bla bla sıralaması yapmayacağım tabii ki… Sadece en önemli olandan bahsedeceğim o kadar… Lise zamanlarında okulun en güzel kızına aşıktım… Kız tam bir orospuydu… Hatta tescilliydi… Herkes onunla yatmak için çıkardı bense sohbet etmek için çıkmıştım… Mantığa bak amk… Okul sonraları çıkar dolaşır kafeye gider otururduk... Sohbetlerimiz her zaman genellemeler üzerinde dönerdi… Hayat çok sıkıcı diye ortaya konu atar onu dallandırır budaklandırır en sonunda götümüze sokar resmen batırırdık yani… Saçmalamayı ilk kez onun ile sevdim… Öyle seviyordum ki onu kardeşim gibiydi hatta bacımdı bile diyebilirim… Diğer kızlar gibi değildi o erkek bir ruhu vardı… Belki o yüzden onu seçtim kamufle olmak için…
Pazara gider manava avokado sorar “one” (soru olarak(!) ing. 1 değil) dediklerinde pasifik karpuzu der güler geçerdik… Hatta tezgahtan sarkan üzüm salkımlarını büyük bir sinsilikle farkettirmeden aşırır afiyetle yerdik… Erkek ruhluydu tamamen… Sex muhabbeti yapardı sürekli… Duşa giriyorum dediğimde mastürbasyon yaptın beni düşündün ama memelerim tahmininden daha büyük falan diye edepsizce mesajlara boğar gülme krizlerine sokardı … Ama zaman ilerliyordu karşımda ateşli güzel bir kız vardı ve erkek arkadaşlarım her buluşmamızın ertesi “noldu lan yaptınız mı” sorularına tutarlardı beni hödükler…
Bir gün yine okul sonrası ne yapacağız diye konuşuyorken ben eve gitmem gerektiğini, çok yorgun olduğumu söyledim… ilk defa açıklıyorum ki başka bir gay ile buluşmaya gidecektim.. Ben de geliyim olaylarına döndü olay… İstemiyorsan gelmem tripleri falan… Libidom tavan yapmış, haftalardır elim erkek teni görmemiş kızın triplerine boyun eğdim ya höh(!) yani bana… Çıkış zili çalıp kız yanıma gelene kadar hep fikir değiştirdim… Eve gidelim sohbet edelim gülelim, o eve gitsin ben randevuma gidiyim yiyişiyim emişiyim rahatlıyım derken çıkış zili çaldı… Ve kız yanımda bitti… Yürüyoruz eve doğru ama ben sürekli gelsin gitsin gelsin gitsin düşünceleri ile boğuşuyorum… O anlatıyor birşeyler ama ben telefonu çalsın annesinin tansiyonu çıktığından hastahaneye kaldırılmış olsun falan die içten içten evrene mesaj veriyorum sikrıt yapıyorum… Evin kapısına geldik hala evrenden cevap yok… Hay böyle işin diyerek girdik yemek kahve sigara derken tv izleyelim dedik zaten randevum iptal olmuş, hormonlarım serzeniş halinde iken Flash Tv açsalar hayır demem malak gibi izler moddayım.. Neyse kumanda bacımın elinde kanal kanal dolaşırken ben geçtim 3lü koltuğa sığınma embesiller gibi yerleştim… Bacım “bu iyi mi? Bu kanalda güzel şeyler oluyo? Aaa bak bu programı çok severim” derken kanal listesinde XXX yayın yapan kanalları aradığını sezdirdi bana… Beni bir korku sardı… Lan olum ya ilerlemek isterse… Ya hadi aslanım gel derse… Kadınlara karşı, benim daha sütü dökmeden masum masum oturan bir kedi olduğum gerçeği varken taleplere nasıl karşılık vereceğim diye düşüncelere boğuldum… Hafiften üçbuçuk oluyoruz derken obaaaaa al XXX yayın hemde 2 lezbiyen… “Ahhh tamda denk geldi bacım bravo kalsın” diye içimden söverken; bana dönerek bir sırıttı ki o yüz ifadesini hiç unutamam… Resmen “ya benimle yiyişeceksin ya da kaçarın yok olum libidom tavan yapmış, açmışım en ala pornoyu bu fırsatı da kaçırırsan ben seni düdüklerim haberin olsun” bakışıydı… Ayağa kalktı; tamam geliyo yanıma oturacak ve vıc vıc ilk kurlar ardından öpüşme yalaşma sonrası güm teke teke tek tek… 3-8lik… Allahım sen yardım et USB (cinsel organıma taktığım isim)’me güç kuvvet ihsan eyle, utandırma bu kulunu nolursun diye içimden öyle bir hızda dua ediyorum ki bazen ben bile ne dediğimi anlamıyordum eminim… Tek umudum tanrının düşüncelerimi okuyabiliyor olduğunu bilmekti… Ben transa geçmiş USB’im için güç kuvvet diliyorken bacım yanımda bitiverdi… Sırnaşmalar başladı… Lan kadınlarla sex yapmadan önce de aynı olaylar mı geçerli…!! Kısık gözlerle bakışmalar… Dudak kaslarını geliştirici hareketler yaparken bir yandan aslında istemdışı oluyorlarmış gibi yapmalar… Derinden bir ses tonuyla konuşarak sessizce anlamsız edebiyat parçalamalar… “havaaaaa çooook sıcaakkkkk değil miiiğğğğğğğ!!!” “üstüme bir ağırlık çöktü şöyle bir uzansammm mııııı acabağğğ??” cümlelerini etkileyici bir ses tonu ile söylemek…. tamamen “anneannemin damak yapıştırıcısı çok kuvvetli imiş lokum yerken takma dişleri çıkmıyor artık” gibi saçma bir cümle kurmaya benzesede cilveleşmek bu olsa gerek…
Ben kadınlar ile cilveleşmek aynı mı yoksa farklı mı diye düşünürken 2 adet dudağımın 4 adet olduğunu farkettim… "Cilveleşmeden dörtleşebilebilen vajinal travmaları olan gayin hazin dramı” başlığı altında haber olabilecek potansiyele sahip bir mevzu yani.. Terlediğimi hissediyorum, bacak aramda bir kıpırtı yok USB’im hala aynı ebatlarda… Mayalanan ekmek gibi yavaş yavaş faaliyete geçmesi gereken en sevdiğim organımda “tıhhkk” yok… Allahım bittiğim an, yardım etmeyişinden ötürü çok mutlu ve mesut bir kulunum derken öpüşme olayında başarılı olduğumu farkettim… Lezbiyenlerin acaip sesleri TV’den fazlaca geldiğini farkeden bacım ses kısmak isterken kanalı değiştir tuşuna basınca doğal olarak bir sonraki kanal yayına geçti… Allahımmmmmmm teşekkürler nidaları atmak istedim.. Bir erkek ve bir kadın…!!! Sevişiyorlar ve erkek tam benim tipim…. Esmer döşlü kıllı falan… Ah işte bak bak erekte ol… Onu düşün, yanında o var şuan bacın yerinde o var...!!!! Sevişiyorsunuz, çok arzuluyorsun onu, karşı koyamıyorsun düşüncelerini beynimde yaratıp kendimi sevişme moduna soktuktan sonra herşeyin daha düzgün ilerlediğini söyleme gereği yok sanırım… Tv izleyerek bacım ile birlikte olma şerefine nail oldum… Öyle ya da böyle bir vajina ile kavuştuğumun ilk ve son günüydü… Hallettik… güzel geçtiğini, kadın ruhundan anladığımı(!) söyleyerek mutlu mesut vıc vıc ilişki yaşayan saçma tipler gibi öpüşüp koklaşarak okulda görüşürüz sözleşmeleri ile ayrıldık…
Bacım gitii.. Gitti gitmesine de bende bıraktığı iz ile ben ömrümü nasıl sürdürürüm düşüncesine boğuldum…. Resmen tiksindiğim; vajina ile yolları kesişti USB’min… Hemen duşa girdim… Tecavüze uğramış muhafazakar genç kızlar gibi duş lifi ile USB’min üzerinden milyonlarca kez geçerek bu kara lekeyi üzerimden atmak için büyük bir çaba gösterdim…
İlk ve son vajina deneyimim sonrası geçen 1 haftanın sonunda bacıma sms gönderip ayrılmak istediğimi artık onu sevmediğimi söyledim…
Aldığım cevap yine beklediğim gibi çıktı: “Zaten hiç tutkulu sevişmiyordun, şişme bebek alıp biraz çalışırsan başarılı olursun umarım…” Ah be bacım sen bir penis ile fit bir vücuda sahip olsa idin arzunun arz-u halini yaşardık senin ile… Hatta Hollanda’ya gider nikahı bile basardım lan… Yanında vakit geçirmekten hoşlandığım, okulun en yakışıklı erkeği, fit vücutlusunu bulmuş olsa idim kaçırır mıydım…!
“Şimdi hayalim 3 kelime o da şöyle; evli, mutlu, çocuklu…."
Ayrıca "ibne" ile "gay" arasındaki farktan bahsedeceğimi söylemiştim... Unutmadım!!! İbne kadınsı hareketlerine gem vurmaya çalışmayan, erkek sinekten tahrik olan aklı penis dışında pek birşeye basmayan alıklaşmış eşcinsellere denir bana göre... Gay farklıdır.. Farkındalığının farkındadır ve ona göre davranır... Kendini belli etmek için çaba sarfetmez, dış görünüşü ile cool, havalı, yakışıklı, kültürlü olduğu hemen göze çarpar... BKNZ: Ben(!)
Özgürlük Bir Adım Kadar Uzaktır Her Zaman…
Bir film izleyince hayatının değiştiğini söyleyenlere inancım hiçbir zaman olmadı… Bir film insanın tüm ömrüne nasıl bir etki edebilir yahut hayata baktığı pencerenin manzarasını nasıl değiştirebilirdi ki… Bir senaryo sayılan hayatımız, reel bir senaryo üzerinde nasıl sekteye uğrarda birden olayların akış seyri değişirdi…
Olabiliryormuş gerçekten olmaz demeyin… Bir film izleyip hayatımızı değiştirmek elimizdeymiş oysa ki… Ferzan Özpetek’in “Serseri Mayınlar” filmini izledikten sonra anladım… Hayatımın filmi diye nitelendireceğim bundan sonra… Şimdi hayatımın seyri değişti mi, hayata bakışım değişti mi, yaşadığım buhranlar, geceleri yatağımda sessiz ağlayışlarım son buldu mu, insanların gözlerinin içine baktığım her an hissettiğim “ben burdayımmm görün artık beni.. gördüğünüz ben değilim” düşünceleri silindi mi beynimden… Hayır..!!
Oysa ki bir adım kalmıştı… Gözyaşlarımı tutamadığım, hayvan gibi böğürmek isteyipte kendimi sıktığım her an gidip anneme sarılıp “Anne ben Eşcinselim..!” demek istedim… Kaç kez filmi durdurup kalkıp gitmeyi denedim.. Kalkamadım.. Yapamadım.. Durdum,korktum.. Ağladım…!! Dahada çok ağladım..! Cesaretsizliğime, acizliğime, yalnızlığıma, yanlış tanınmışlığıma, kaderime, farkındalığımın farkında olmama ağladım.. Hatta yeri geldi sevdiğim adama ağladım… Onu hatırladım.. Gülüşünü, her konuda ki mantıklı yorumlarını, bana baktığını farkettiğim her an göz kırpmasını, teninin kokusunu, terinin tenini nasıl yumuşattığını; en güzel ipeklere değişilmez bir hisse bürüdüğünü, herşeyini anımsadım.. Ağladım..!! Ama hiçbir şey yapamadım.. Sustum.. Susturulmaya alışmış benliğime yenik düştüm… Sonsuza kadar susmayı mı düşünüyorum bilmiyorum ama yinede susmayı seçtim…
Aslında ben kaosu seçmeyi red ettim… Annemin hayallerini ortadan kaldırmamayı seçtim… Tüm dünyasını alt üst edip o pamuksu yüreğini tedirginlik, şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile doldurmamayı seçtim… Belki acı çektim kendimi susturmak için ama annemin hayallerinin yıkılmasının yanında benim çektiğim acının adı bile anılmazdı herhalde…
Ailenin tek çocuğu oldum hep.. Tek erkek çocuk olarak soyun devamını getirecek şanlı görev yüklendi sırtıma… Belki daha sünnetimde annem düğünümü planlıyordu… (ki seçme şansı verseler asla sünnet olmazdım uncut(sünnetsiz) erkeklerin daha sexy olduğuna inanıyorum)
Kucağına vereceğim torunlarına, sallanan sandalyesinde anlatacağı masalların temasını belirliyordu.. Onlara yapacağı hamur işlerinin tariflerini saklıyordu bir köşede.. Sandığından hiçbir zaman atmaya kıyamadığı bebeklik battaniyem ile sarıp sarmalayacaktı biricik oğlunun çocuklarını… Benim küçüklük kıyafetlerimi gösterecek “bakın babanız bunu giymişti” diyecekti; tıpkı babanemin bana yaptığı gibi… Hatta bir albüm edinmek annemin dilinden düşmez zaman zaman… Albümü çocuklara gösterip her fotoğrafın hikayesini anlatacaktı; yeri geldiğinde gülerek yeri geldiğinde hüzünlenerek…
Babama gelirsek, babam her zaman benim yol göstericim olmak için çabaladı bu güne kadar… Hep anlattığı kısa hikayeler ile bana öğütler vermeyi amaç edindi.. Özgüveni yerinde bir birey olmam için çabaladı.. Bayramlarda çocuklar babalarının elini öper ya; o hep tokalaştı benimle ve hiçbir zaman harçlık vermedi.. Dışarıdan bakıldığında bir yandan modern bir yandan pinti biri izlenimi verebilir… Ama işin aslı hiçbir zaman öyle olmadı… Elini öptürmedi çünkü özgüvenimi kırmadı, para vermedi çünkü elini öptüğünden aldığın paranın yalakalığı bilinçaltına aşıladığına inanmıştı, ki haklıydı… Şimdi babamın karşısına çıkıp “Baba ben eşcinselim…!” deme özgüvenini kendimde bulamıyorum ne yaman çelişki…!!
Babam ne düşünür çok merak ediyorum aslında… Benim için kurduğu hayallerin çoğunu gerçekleştiremedim biliyorum.. Gerçekleştirmek için hep fırsatlarım oldu ama yapamadım… Hayallerini her zaman kırdım biliyorum… O yine de bana hiçbir zaman kendimi eksik hissettirmemek için elinden geleni yaptı o ayrı konu ama ben yapamadıklarımın hesabını gayet iyi biliyorum(!)
Anne ve babamı karşıma alıp konuşsam herşeyi tek tek anlatsam… Verecekleri tepkiyi merak ediyorum… İlk tepki… İlk bakış… İlk sözcük… Fırtına öncesi mi yoksa sonrası sessizlik mi olur kestiremiyorum… Onların yerine kendimi koymayı deniyorum adil olmuyor ki… Objektif bakamıyorum olaya… Yetiştirildikleri çevre, toplumun baskısı, hayalleri göz önüne alındığında ne olacağını kestirmek hiç kolay değil tabii ki…
Susmayı seçmek herzaman ki gibi yine tek seçenek… Duygularımı, hislerimi, düşüncelerimi ailem ile paylaşıp , rahat bir kimlik ile yaşamak isterdim oysa ki… İlk sevdiğim erkeği anneme anlatmak… Nasıl aşık olduğumu, neyine vurulduğumu beni neden etkilediğini tartışmak… İlişkimizin seyrinden konuşmak, erkekleri anlamanın zor olduğu yönünde şakalar yapmak isterdim oysa ki…
Oysa ki eve gelen arkadaşımın sevgilim olduğunu bilmelerini isterdim… Aynı sofrada yemek yerken gözlerimi kaçırmadan sevdiğim adama bakıp gülümsemek isterdim… Mutluluğumu gören annemin daha da mutlu bir ev kadını olmasını, mutluluğuna mutluluk katan sevdiğim adamı sevmesini, onu da kendi çocuğu kabul etmesini, benden ayrı tutmamasını isterdim… Sevdiğim adama sırnaşırken annemin bir köşeden hissettirmeden bizi izlemesini, izlerken hayallere dalmasını, düğünümü, ne kadar uyumlu bir çift olduğumuzu, giyeceğimiz damatlıkları düşünmesini isterdim…
Oysa ki hayaller hiçbir zaman istenilen doğrultuda olmuyor… Bir de gerçek boyutuna inelim, hayal bulutlarından düşüp… Anneme ilk sevdiğim erkeği anlattığımda annemin beyninde canlanacağı ilk şey iki penis ile ne yapılabilir olacaktı… Neyine vurulduğumu anlatmaya kalktığımda kalp olarak algılamayacaktı… İlişkimizin seyrini anlattığım zamanlarda yolunda gitmeyen birşeyler olduğunu anlatmaya başladığımda artık kendini düdüklettirmiyor herhalde diyecekti… Erkekleri anlamanın zor olduğunu söylediğimde hak verecekti ama benim erkek olmadığımı düşünecekti belki de… Eve gelen arkadaşımın sevgilim olduğunu öğrendiğinde, “başımıza taş yağacak.. çocuğu odasına alıp biz uyurken yiyiştiler mi yani?!!” diye düşünecekti.. “Hatta bizim oğlan aşmış kendini kaşarlığın bu kadarı da olmaz madem eşcinselsin bari evinde yapma bu pisliği(!)” diye iç geçirecekti… Aynı sofrayı paylaşırken annem hiçbir yudum yemeyecek; biz ne yapıyoruz diye kontrol edecekti… Bakışları ile sevdiğim adamı yerin dibine sokacak hatta yetmeyecek belki laf ardına laf sokacaktı… Sevdiğim adama sırnaşırken bize hissettirmeden izlerken tansiyonu fırlayacak hastahaneye kaldırdığımızda “yanıma gelmeyin! Yanıma gelmeyin!” diye inim inim inleyecekti belki de… Düğünümü düşünmeyi bırak hastahanede kefenini düşünecekti bir bakıma…
Kötüyü düşününce çok korkuyorum bu düşüncelerden ama aslında çok şey istemiyorum bakıyorumda… Sadece özgürlüğe adım atmak kalıyor geriye… Herşey arzu ile başlamaz mı… Arzu eder düşünür ve adım atarsın… Özgürlük bir adım uzağındadır bilirsin ama adım atmaya gücün yoktur… Herşey tutar seni… Bir sarmaşık misali bedenini değil de beynini sarar korkular… Korkarsın, kurduğun”Ben eşcinselim..!” cümlesinin can acıtabileceğinden korkarsın… Susarsın ama aslında susmak istemediğini haykırırsın gözyaşların ile… Ağlarsın ama sevincindir bir bakıma o gözyaşların… Sevinirsin; hala ailemin, akrabalarımın, dostlarımın benim üzerimde hayalleri var diyerek… Hayalleri gerçek olmayacak belki ama en büyük katiller; hayalleri katledenlerdir bilirsin…
Eşcinsel olmak… Adım atmak…. Ya da susmak…! Özgürlük bu; ya adım atarsın ya da esaretinin prangalarını kendin takarsın… Sıktıkça sıkarsın ruhunun zincirini… Ta ki ruhundan eser kalmayana dek…
Pesimist düşüncelere gitmek istiyor beynim ama izin vermeme gibi bir seçeneğim var biliyorum… Neyse ben yine hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorum… Vajinaya bayılıyorum(!)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)