Bir film izleyince hayatının değiştiğini söyleyenlere inancım hiçbir zaman olmadı… Bir film insanın tüm ömrüne nasıl bir etki edebilir yahut hayata baktığı pencerenin manzarasını nasıl değiştirebilirdi ki… Bir senaryo sayılan hayatımız, reel bir senaryo üzerinde nasıl sekteye uğrarda birden olayların akış seyri değişirdi…
Olabiliryormuş gerçekten olmaz demeyin… Bir film izleyip hayatımızı değiştirmek elimizdeymiş oysa ki… Ferzan Özpetek’in “Serseri Mayınlar” filmini izledikten sonra anladım… Hayatımın filmi diye nitelendireceğim bundan sonra… Şimdi hayatımın seyri değişti mi, hayata bakışım değişti mi, yaşadığım buhranlar, geceleri yatağımda sessiz ağlayışlarım son buldu mu, insanların gözlerinin içine baktığım her an hissettiğim “ben burdayımmm görün artık beni.. gördüğünüz ben değilim” düşünceleri silindi mi beynimden… Hayır..!!
Oysa ki bir adım kalmıştı… Gözyaşlarımı tutamadığım, hayvan gibi böğürmek isteyipte kendimi sıktığım her an gidip anneme sarılıp “Anne ben Eşcinselim..!” demek istedim… Kaç kez filmi durdurup kalkıp gitmeyi denedim.. Kalkamadım.. Yapamadım.. Durdum,korktum.. Ağladım…!! Dahada çok ağladım..! Cesaretsizliğime, acizliğime, yalnızlığıma, yanlış tanınmışlığıma, kaderime, farkındalığımın farkında olmama ağladım.. Hatta yeri geldi sevdiğim adama ağladım… Onu hatırladım.. Gülüşünü, her konuda ki mantıklı yorumlarını, bana baktığını farkettiğim her an göz kırpmasını, teninin kokusunu, terinin tenini nasıl yumuşattığını; en güzel ipeklere değişilmez bir hisse bürüdüğünü, herşeyini anımsadım.. Ağladım..!! Ama hiçbir şey yapamadım.. Sustum.. Susturulmaya alışmış benliğime yenik düştüm… Sonsuza kadar susmayı mı düşünüyorum bilmiyorum ama yinede susmayı seçtim…
Aslında ben kaosu seçmeyi red ettim… Annemin hayallerini ortadan kaldırmamayı seçtim… Tüm dünyasını alt üst edip o pamuksu yüreğini tedirginlik, şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile doldurmamayı seçtim… Belki acı çektim kendimi susturmak için ama annemin hayallerinin yıkılmasının yanında benim çektiğim acının adı bile anılmazdı herhalde…
Ailenin tek çocuğu oldum hep.. Tek erkek çocuk olarak soyun devamını getirecek şanlı görev yüklendi sırtıma… Belki daha sünnetimde annem düğünümü planlıyordu… (ki seçme şansı verseler asla sünnet olmazdım uncut(sünnetsiz) erkeklerin daha sexy olduğuna inanıyorum)
Kucağına vereceğim torunlarına, sallanan sandalyesinde anlatacağı masalların temasını belirliyordu.. Onlara yapacağı hamur işlerinin tariflerini saklıyordu bir köşede.. Sandığından hiçbir zaman atmaya kıyamadığı bebeklik battaniyem ile sarıp sarmalayacaktı biricik oğlunun çocuklarını… Benim küçüklük kıyafetlerimi gösterecek “bakın babanız bunu giymişti” diyecekti; tıpkı babanemin bana yaptığı gibi… Hatta bir albüm edinmek annemin dilinden düşmez zaman zaman… Albümü çocuklara gösterip her fotoğrafın hikayesini anlatacaktı; yeri geldiğinde gülerek yeri geldiğinde hüzünlenerek…
Babama gelirsek, babam her zaman benim yol göstericim olmak için çabaladı bu güne kadar… Hep anlattığı kısa hikayeler ile bana öğütler vermeyi amaç edindi.. Özgüveni yerinde bir birey olmam için çabaladı.. Bayramlarda çocuklar babalarının elini öper ya; o hep tokalaştı benimle ve hiçbir zaman harçlık vermedi.. Dışarıdan bakıldığında bir yandan modern bir yandan pinti biri izlenimi verebilir… Ama işin aslı hiçbir zaman öyle olmadı… Elini öptürmedi çünkü özgüvenimi kırmadı, para vermedi çünkü elini öptüğünden aldığın paranın yalakalığı bilinçaltına aşıladığına inanmıştı, ki haklıydı… Şimdi babamın karşısına çıkıp “Baba ben eşcinselim…!” deme özgüvenini kendimde bulamıyorum ne yaman çelişki…!!
Babam ne düşünür çok merak ediyorum aslında… Benim için kurduğu hayallerin çoğunu gerçekleştiremedim biliyorum.. Gerçekleştirmek için hep fırsatlarım oldu ama yapamadım… Hayallerini her zaman kırdım biliyorum… O yine de bana hiçbir zaman kendimi eksik hissettirmemek için elinden geleni yaptı o ayrı konu ama ben yapamadıklarımın hesabını gayet iyi biliyorum(!)
Anne ve babamı karşıma alıp konuşsam herşeyi tek tek anlatsam… Verecekleri tepkiyi merak ediyorum… İlk tepki… İlk bakış… İlk sözcük… Fırtına öncesi mi yoksa sonrası sessizlik mi olur kestiremiyorum… Onların yerine kendimi koymayı deniyorum adil olmuyor ki… Objektif bakamıyorum olaya… Yetiştirildikleri çevre, toplumun baskısı, hayalleri göz önüne alındığında ne olacağını kestirmek hiç kolay değil tabii ki…
Susmayı seçmek herzaman ki gibi yine tek seçenek… Duygularımı, hislerimi, düşüncelerimi ailem ile paylaşıp , rahat bir kimlik ile yaşamak isterdim oysa ki… İlk sevdiğim erkeği anneme anlatmak… Nasıl aşık olduğumu, neyine vurulduğumu beni neden etkilediğini tartışmak… İlişkimizin seyrinden konuşmak, erkekleri anlamanın zor olduğu yönünde şakalar yapmak isterdim oysa ki…
Oysa ki eve gelen arkadaşımın sevgilim olduğunu bilmelerini isterdim… Aynı sofrada yemek yerken gözlerimi kaçırmadan sevdiğim adama bakıp gülümsemek isterdim… Mutluluğumu gören annemin daha da mutlu bir ev kadını olmasını, mutluluğuna mutluluk katan sevdiğim adamı sevmesini, onu da kendi çocuğu kabul etmesini, benden ayrı tutmamasını isterdim… Sevdiğim adama sırnaşırken annemin bir köşeden hissettirmeden bizi izlemesini, izlerken hayallere dalmasını, düğünümü, ne kadar uyumlu bir çift olduğumuzu, giyeceğimiz damatlıkları düşünmesini isterdim…
Oysa ki hayaller hiçbir zaman istenilen doğrultuda olmuyor… Bir de gerçek boyutuna inelim, hayal bulutlarından düşüp… Anneme ilk sevdiğim erkeği anlattığımda annemin beyninde canlanacağı ilk şey iki penis ile ne yapılabilir olacaktı… Neyine vurulduğumu anlatmaya kalktığımda kalp olarak algılamayacaktı… İlişkimizin seyrini anlattığım zamanlarda yolunda gitmeyen birşeyler olduğunu anlatmaya başladığımda artık kendini düdüklettirmiyor herhalde diyecekti… Erkekleri anlamanın zor olduğunu söylediğimde hak verecekti ama benim erkek olmadığımı düşünecekti belki de… Eve gelen arkadaşımın sevgilim olduğunu öğrendiğinde, “başımıza taş yağacak.. çocuğu odasına alıp biz uyurken yiyiştiler mi yani?!!” diye düşünecekti.. “Hatta bizim oğlan aşmış kendini kaşarlığın bu kadarı da olmaz madem eşcinselsin bari evinde yapma bu pisliği(!)” diye iç geçirecekti… Aynı sofrayı paylaşırken annem hiçbir yudum yemeyecek; biz ne yapıyoruz diye kontrol edecekti… Bakışları ile sevdiğim adamı yerin dibine sokacak hatta yetmeyecek belki laf ardına laf sokacaktı… Sevdiğim adama sırnaşırken bize hissettirmeden izlerken tansiyonu fırlayacak hastahaneye kaldırdığımızda “yanıma gelmeyin! Yanıma gelmeyin!” diye inim inim inleyecekti belki de… Düğünümü düşünmeyi bırak hastahanede kefenini düşünecekti bir bakıma…
Kötüyü düşününce çok korkuyorum bu düşüncelerden ama aslında çok şey istemiyorum bakıyorumda… Sadece özgürlüğe adım atmak kalıyor geriye… Herşey arzu ile başlamaz mı… Arzu eder düşünür ve adım atarsın… Özgürlük bir adım uzağındadır bilirsin ama adım atmaya gücün yoktur… Herşey tutar seni… Bir sarmaşık misali bedenini değil de beynini sarar korkular… Korkarsın, kurduğun”Ben eşcinselim..!” cümlesinin can acıtabileceğinden korkarsın… Susarsın ama aslında susmak istemediğini haykırırsın gözyaşların ile… Ağlarsın ama sevincindir bir bakıma o gözyaşların… Sevinirsin; hala ailemin, akrabalarımın, dostlarımın benim üzerimde hayalleri var diyerek… Hayalleri gerçek olmayacak belki ama en büyük katiller; hayalleri katledenlerdir bilirsin…
Eşcinsel olmak… Adım atmak…. Ya da susmak…! Özgürlük bu; ya adım atarsın ya da esaretinin prangalarını kendin takarsın… Sıktıkça sıkarsın ruhunun zincirini… Ta ki ruhundan eser kalmayana dek…
Pesimist düşüncelere gitmek istiyor beynim ama izin vermeme gibi bir seçeneğim var biliyorum… Neyse ben yine hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorum… Vajinaya bayılıyorum(!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder