14 Tem 2010

Villığğcccc taymmmm..!!



Ne zaman yağmur sonrası köye gitsem aynı duyguyu yaşıyorum… Buzul çağından çıkmış bir halkın yaşam güçlüğünü görüyorum sanki… Kendi kurdukları hayatlarının birer yansıması gibi yaptıkları her bina, ektikleri her çiçek…
Kendi kökenlerimin bulunduğu köyde de bulunuyor olsam kendimden çok uzak hissediyorum kendimi… Baktığım herşeyin bir anlamı olması gerekiyorken aslında hiçbir anlamı yok benim için…

Anne ve baba tarafım hala hayatta olmasına rağmen her iki taraflada aramda köprü kurulamayacak kadar büyük uçurumlar var… Nedenini bilmediğim birçok kin güdüyorum hepsine… İçten gülümseyemediğim insanlara sahte gülücük dağıtma oyununda pek başarılı değilim ama şuan yapmak zorundayım biliyorum… köyden yazıyorum bu yazıyı ve oyun hala devam ediyor…

Laptop ile yazı yazarken yanıma gelen kuzenlerimin yeni nesil olduklarını bildiğim için saçma sorular ile beni meşgul etmeyeceğini düşünüyordum ama yanılmışım… Köyün yeni nesili bile neolotik dönemden fırlamış gibi… Benim eski püskü laptopumu gördüklerinde bile çok tuhaf tepkiler veriyor olmalarına gerçekten üzüldüm… Onların yaşıtlarının her birinde İpod,laptop, ve bilimum toplu teknoloji aletleri olmasına rağmen onlar hala laptopu görmüş masum köylü ifadelerini sergiliyorlar…
Anneanneme laptopun televizyon olmadığını, işlerini yürütebildiğin bir tür elektronik cihaz olduğunu anlatma çalışmalarım gerçekten çok saçmaydı… Onun için bu bir televizyondu ve öyle kalacaktı.. Çünkü ilişkilendirebileceği başka hiçbirşey yoktu beyninde ne yazık ki… Ve bunun işlerini yürütebileceğin bir cihaz olduğunu duyduğunda “dükkan mı aldın” demesi herşeyi çok ama çok iyi bir şekilde özetliyordu… Ama yine de bir savaş vererek uzun uzun anlatmaya çalıştım… Açıklamamın sonunda anlayıp anlamadığını kontrol için sorduğum soruya verdiği cevap sadece “he televizyonun gelişmişi” oldu… Fazla söze gerek yok sanırım… Ama bir yandan bakınca anneannemde haklı.. Laptop, tvnin bir üst versiyonu…

Tavuklarını yumurtlamazlarsa keseceğini söyleyen anneannem ve hayvan sevgisini barındırdığına inanıp güvercin besleyen ve güvercinlerini yediği gerekçesiyle vurduğu kedileri ile akıllarda yer edinmiş dedemin teknoloji karşısında aldığı tutuma hayran kalarak ayrılacağım burdan eminim…
Her ne kadar sevmesemde az önce yanıma gelen kuzenlerime laptop’ımı kullanmayı gösterdim ve oyun oynamaları için oyun açtım… Ne kadar eğlendiklerine şahit olmak biraz olsun mutlu etmeye yetti beni…

Ve artık birşeyden daha eminim ki, Ferzan Özpetek’in filmlerinde gay torunlarına arka çıkan büyük anne ve büyük babam hiçbir zaman olmayacak… En yeni nesil bile beni anlamaya yetmeyecek… O yüzden akrabalarım beni hiçbir zaman gerçekten tanıyamayacak… Varsın tanımasınlar, zaten şu oynadığım rolde bile beni tanıyamamış oldukları pek aşikar…

Hoşça kalın sevgili düşünce düzeyi hiç gelişmeyen, dogmatik fikirler içinde boğulan, yeniliklerden bihaberlik kuşaktan kuşağa aktarılan köyüm ve insanları… Sizin sadece kirlenmemiş oksijeninizi ve yeşilliğin her tonunu barındırmanızı kıskanıyorum… Zor olsada sizi arada sırada hatırlıyor ve özlüyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder